KURBAN HADİSLERİ


ORUÇ HADİSLERİ



ZEKAT HADİSLERİ


NAMAZ HADİSLERİ



EZAN VE KAMET

...Ukbe b. Âmir'den; demiştir ki:
Resûlullah (s.a.)'i şöyle buyururken işittim: "Rabbiniz dağ ba­şında ezan okuyup namaz kılan bir koyun çobanından razı olur ve (şöy­le) buyurur: "Şu kuluma bakın. Benden korkarak ezan okuyor ve namaz kılıyor. Ben bu kulumu affettim ve onu kesinlikle Cennete ko­yacağım." [Nesâî, ezan 26.Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/381.]

"Ezan okuyup namaz kılan' sözündeki ezan kelimesi, sözlükte "bildirmek" manasına gelir. Bir fıkıh terimi olarak namaz vaktinin girdiğini bildirmek için yüksek sesle okunan belli cümle­lerden ibarettir. Aynı zamanda ikâmet etmek mânâsına şâmildir. Bu bakımdan ezan kelimesiyle burada hem ezan hem de ikâmet kast edilmiş olabilir.
Namazdan önce ezan okunacak olursa, şeytan bu ezanı duymamak için ta ezan sesini duymayıncaya kadar  kaçar. Çünkü ezan sesini duyan canlı-cansız her varlık kıyamet gününde mü­ezzinin ezan okurken imanın ifâdesi olan şehâdet kelimelerini telâffuz etti­ğine şahitlik edecektir. İşte şeytan müezzinin lehine bir şahit durumuna düşmemek için ezan sesini duymak istemez, kurtuluşu kaçmakta arar.
Hadiste belirtildiği gibi dağ başında olduğu için yalnız başına namaz kılmak mecburiyetinde kalan kimse sadece ezan okuyup sonra namaz kılacak olur­sa şeytanları bu şekilde kaçırmış olur. Fakat ezanla birlikte ikâmet edecek olursa arkasına melaike-i kiram cemaat olurlar. Bu sayede cemaat sevabına da erişmiş olur. Nitekim Beyhakî'nin Hz. Selman'(r.a.)den rivayet ettiği ha­diste şöyle buyuruluyor:

"Bir kimse bir arazide bulunur da namaz vakti girince ezan okur, ikâ­met eder sonra da namazım kılacak olursa arkasında melekler durarak iki ucu görünmeyecek kadar uzun saf teşkil ederler."

Abdurrezzak'ın Müsannef inde Selman Hazretlerinden rivayet ettiği ha­disin meali ise şöyledir: "Bir kimse bir arazide bulunur da namaz vakti gire­cek olursa abdest alsın, su bulamazsa teyemmüm etsin. Eğer yalnız ikâmetle namaz kılarsa kendisiyle beraber iki melek namaz kılar. Eğer hem ezan hem de ikâmet ile kılacak olursa kendisiyle beraber iki ucu görünmez melaike na­maza iştirak eder." (Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 4/381-382.)



ABDEST
Kan çıkmasının abdesti bozmayacağına Hz Ali'nın hayatından delil:

Hz. Ali (a.s) huşuyla ibadet eder ve tüm varlığıyla Allah’a yönelirdi; öyle ki Sıffin savaşında kendisinin ayağına bir ok isabet eder ve onu çıkaramazlar. Sonra kendisi namaz kılarken secde halindeyken onu çıkarırlar. Ali (a.s) namazı bitirince okun çıktığını fark eder ve okun çıktığını asla hissetmediğine yemin eder.
[Deylemi, İrşadu’l-Kûlub, c. 2, s. 26, İntişarat-ı Nasır, Kum, çap-ı evvel, 1376; Cezayiri, Seyid Nimetullah, el-Envaru’l-Nomaniye, c. 2, s. 371, Çap-ı Şirket-i Çap-ı Tebriz, Keşfi Hanefi, Muhammed Salih, el-Menakıbu’l-Murtezeviye, s. 364; Behrani, Hilyetü’l-Ebrar, c. 2, s. 180; Kumî, Şeyh Abbas, Muntaha’l-Amal, s. 181, Çaphane-i Ahmedî, çap-ı nohom, 1377; Feyz-i Kaşani, Mehcebetü’l-Beyza, c. 1, s. 397 ve 398, Beyrut; Envaru’l-Nomaniye s. 342]
[Habibullah, Hoyi, Şerh-u Nehci’l-Belağa, c. 8, s. 152; Cevadi Amuli, Abdullah, Hayat-ı Arifane-i İmam Ali (a.s), s. 63 ve 64. Merkez-i Neşri İsra, çap-ı çarom, 1385.]





NAMAZ:

İLK NAMAZLAR
Hz. Peygamber Mekke'den Medine'­ye hicret etmeden yaklaşık 18 ay önce beş vakit namaz Miraç’ta farz kılınmıştır. Hz. Peygamber'in bundan önce  sabahları ve akşamları iki vakit namaz kılardı.
Hz. Aişe (r.anha) validemizden rivayet edilen bir Hadis-i Şerif'te:
"Namaz ikişer rek'at olarak farzkılınmıştır. Sonra sefer halinde olduğu gibi bırakılmış, hazar (mukim) namazına ziyade edilmiştir" buyurulmaktadır.(Buhârî, salât 1; ezan, 95; taksir 5, cenaiz 56; Müslim, müsâfirîn 1, 3, 5; fedâil 52; Ebû Dâvûd, vitr 7; sefer, 1, 18; Tirmizî, cuma 41; Nesâî, salât i; taksir 1, 4; salâtü'1-havf 4; tbn Mâce ikâme 73, 75^ Dârimî, salât 152,179; Muvatta', sefer 7,8; Ahmed b. Hanbel, 1-69, 232, 243, 254, 260, 355, 360, 429; 11-65, 271, 489, 505; III, 102; V, 316, 330; VI, 85, 440, 451.)

Tatbîk: Rükû halindeyken avuç içlerini birleştirip uylukların arasına koy­maktır.İslâm'ın ilk dönemlerinde meşru olan bu durum daha sonra neshedilmiştir.Müsned Trc. H. No: 623-624/1493-1494. İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 5/327.
Ayrıca; Razi, Muhtaru 's-Sıhah, 388; Karahisarî, Ahterî-i kebir, 1/146.


Yine Buhari'nin rivayet ettiği bir Hadis-i Şerif'te ise: 
"Namaz ikişer rek'at olarak farz kılındı. Sonra Peygamber (sav) hicret etti. Ve namaz dörder rek'at olarak farz oldu. Sefer halindeki namaz ise ilk şekliyle bırakıldı"(Müslim, müsâfirîn 2.)  hükmü beyan buyurulmuştur.

"Kulların kıyamet günü ilk hesaba çekilecekleri amel namazdır. Rabbimiz, meleklere şöyle buyuracaktır: `Kulumun namazlarına bakın, onları tam mı kılmış, eksik mi bırakmış?' Eğer namazları tam ise, tam olarak yazılır. Eğer eksiği varsa Allah tealâ şöyle buyuracak: `Bakın kulumun nafile namazı var mı?' Eğer nafile namazı varsa Allah: `Kulumun farz namazlarını, nafile namazlarıyla tamamlayın' buyuracak, sonra diğer farz ibadetleri de aynı işleme tâbi tutulacaktır." [Ebû Dâvûd, es-Sünen, Salât, 149]




PEYGAMBERİMİZİN NAMAZI NASILDI?

Âişe (r.anhâ)'dan; demiştir ki:
Resûlullah (s.a.) yatsı namazını bitirdikten sonra sabah olunca­ya kadar onbir rekat namaz kılardı. Her iki rekatte bir selâm verir, bir rekatle de vitr yapardı. Secdede iken başım kaldırmadan önce elli âyet okuyacak kadar beklerdi. Müezzin sabah namazının birinci eza­nını bitirince kalkar, hafif iki rekat (namaz) kılar, sonra da müezzin gelinceye kadar sağ tarafına yatıp uzanırdı.(Müslim, müsâfirîn 121; Tirmizî, mevâkit 208; Nesaî, kıyamu'Meyi 35, 44; ezan 41; sehv 74; İbn Mâce, ikâme 181, Dârimî, salât 148: muvatta', leyi 7, Ahmed b. Hanbel, VI, 35, 74, 83, 143, 182, 215. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınları: 5/163-164.)


Fahr-i Kâinat Efendimiz kendisi rükû' ve sücudda iken dua eder ve bu­nu ümmetine de tavsiye ederdi. İmam Ahmed'in Müsned'inde Hz. Âişe'den rivayet edilen bir hadis-i şerifte Hz. Peygamber'in gece namazlarında secde­de iken:

Lâilâhe illâ ente: "ey Allah'ım senden başka mâbud-ı hakikî yoktur, yegâne ilâh sensin" diye duâ ettiği ifâde edilmektedir.

Resûl-i Ekrem'in sec­dede iken yaptığı dualardan bazıları şunlardır: "AHahümme Rabbena ve bi-hamdike, Allahümmeğfklî: Ey Allah'ım, ey Rabbimiz seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim, beni bağışla."

"Sübbûhun kuddûsun Rabbü'l-melâiketi ve'r-rûhi: Her türlü noksan sıfatlardan münezzeh, mukaddes, bütün meleklerin ve Cebrâilin Rabbi"

"Sübhâneke'llahiimme Rabbena ve bihamdike Allahümmeğfirlî: Ey Al­lah'ım, seni her türlü noksan sıfatlardan tenzih ederim. Ey Rabbimiz, sana hamd olsun, Ey Allahım, beni bağışla."( Ahmed b. Hanbel, VI, 100)


"Ey Allah'ım, senin gazabından rızana, azabından affına, senden yine sana sığınırım. Seni gereği gibi medh-ü senada bulunmaktan âcizim. Sen ken­dini medh ettiğin gibisin."




CEMAATLE NAMAZIN FAZİLETİ
Hz. Peygamber cemaatle namazı teşvik sadedinde cemaatle kılınan namazın, tek başına kılınan namazdan yirmi yedi veya yirmi beş derece daha faziletli olduğunu belirtmiştir (Buhârî, “Ezân”, 30; Müslim, “Mesâcid”, 42). Kendisi de hayatı boyunca cemaate namaz kıldırmış, hastalandığında ise cemaate katılarak Ebû Bekir'in arkasında namaz kılmıştır. Cemaatle namaz, içerdiği dayanışma ve yardımlaşma anlamı nedeniyle İslâm'ın bir şiarı ve sembolü haline gelmiştir ve vazgeçilmez bir uygulama olarak öylece devam etmiştir.
Cuma namazı dışında en kuvvetli cemaat, sabah namazının cemaati, sonra yatsı namazının cemaati, sonra ikindi namazının cemaatidir.

Ebû Hüreyre'den rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: "İnsanlar ilk safın sevabını bilselerdi, ön safta durabilmek için kura çekmekten başka yol bulamazlardı. Namazı ilk vaktinde kılmanın sevabını bilselerdi bunun için yarışırlardı. Yatsı namazı ile sabah namazının faziletini bilselerdi, emekleyerek de olsa bu namazları cemaatle kılmaya gelirlerdi" (Buhârî, “Ezân”, 9, 32; Müslim, “Salât”, 129, 131).
Bir başka hadiste de "Kim yatsı namazını cemaatle kılarsa, gece yarısına kadar namaz kılmış sevabını alır. Sabah namazını da cemaatle kılarsa bütün geceyi namaz kılarak geçirmiş gibi sevap alır" (Buhârî, “Ezân”, 34; Müslim, “Mesâcid”, 260) buyurmuşlardır.

Hz. Peygamber "Üç kişi bir köyde veya sahrada bulunur ve cemaatle namaz kılınmazsa, şeytan onlara hâkim olur. Öyleyse cemaatten ayrılma. Çünkü kurt ancak sürüden ayrılan koyunu yer" buyurmaktadır (Ebû Dâvûd, “Salât”, 47).

Bir diğer hadiste ise "Nefsim kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, ateş yakılması için odun toplanmasını emretmeyi, sonra da namaz için ezan okunmasını, daha sonra da bir kimseye emredip imam olmasını, sonra da cemaatle namaza gelmeyenlere gidip evlerini yakmayı düşündüm" (Buhârî, “Ezân”, 29, 34; Müslim, “Mesâcid”, 251-254) diyerek cemaatin topluca terkedilmesinin en ağır müeyyide uygulanmasını gerektiren yanlış bir davranış olduğunu ifade etmektedir.



KADINLARIN CAMİDE CEMAATE KATILMASI

Hz. Peygamber kadınların mescide gelebileceklerini, ancak evdeki ibadetlerinin daha üstün olduğunu çeşitli vesilelerle dile getirmiştir. Bu konuya ilişkin hadislerden bazıları şöyledir:
"Kadınların mescidlere gitmesine engel olmayın. Fakat evleri onlar için daha hayırlıdır" (Müslim, “Salât”, 134-137; Şevkânî, Neylü'l-evtâr, III, 148-149).
"Kadınlarınız gece mescide gitmek için sizden izin istediklerinde onlara izin verin" (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, II, 944-945; Müslim, “Salât”, 139).
"Kadınlar cemaate katılmak istedikleri zaman, koku sürünmesinler" (Müslim, “Salât”, 141-142).

Hz. Peygamber döneminde kadınların sabah namazına gittiklerine dair rivayetler yanında, Hz. Peygamber'in kadınları bayram namazına katılmaya teşvik ettiğine dair rivayetler de bulunmaktadır (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, I, 98-99; II, 222-223, 311, 510-511, 891).
Cemaatle namaza karşı çıkan mezhepler fitneyi ileri sürmüşlerdir. Günümüzde ve ülkemizde sokaklar örtülü, örtüsüz kadınlarla dolup taşmaktadır. Bu durumda örtülü kadınların camiye gelmeleri fitneye sebep gösterilemez.




CUMA NAMAZI

Cuma namazı, cuma günü öğle namazı vaktinde kılınan ve farzı iki rek‘at olan bir namazdır. Bu namazdan önce hatibin hutbe okuması namazın sıhhat (geçerlilik) şartlarındandır. Cuma namazı o günkü öğle namazının yerini tutar.

"Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırılınca Allah'ı anmaya (namaza) koşun ve alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır. Namaz kılınınca yeryüzüne yayılın da Allah'ın lutfunu arayın ve Allah'ı çok çok anın ki felah bulasınız" (el-Cum‘a 62/9-10).
Cuma günü ile ilgili olarak, gerekli temizliği yaptıktan sonra camiye gidip hutbe dinleyen ve namazı kılan kimsenin daha önceki cuma ile bu cuma arasında işlediği günahların affedileceği belirtilmiştir. (Buhârî, “Cum‘a”, 6, 19; Müslim, “Cum‘a”, 26),
"Allah, önemsemediği için üç cumayı terkeden kimsenin kalbini mühürler" (Ebû Dâvûd, “Salât”, 204; İbn Mâce, “İkametü's-salât”, 93; Tirmizî, “Cum‘a”, 7; Nesâî, “Cum‘a”, 2)
 "Birtakım kimseler, ya cuma namazını terk etmekten vazgeçerler ya da Allah onların kalplerini mühürler ve artık onlar gafillerden olurlar" (Müslim, “Cum‘a”, 12; Nesâî, “Cum‘a”, 2).

Kadınlar Cuma namazı kılar mı?

İlk dönemlere ilişkin bütün literatür, kadınların zaman zaman cuma namazına katıldıklarını, fakat Hz. Peygamber'in kadınları cuma namazı kılmakla yükümlü tutmadığını çok açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ayrıca Hz. Peygamber'in cuma namazının kadın, çocuk, hasta ve köle dışında, cemaat içerisinde bulunan her müslümana farz olduğunu bildiren bir sözü de bulunmaktadır (Ebû Dâvûd, I, 280; Hâkim, I, 425).
Kadınların cuma namazı kılması konusunda bir serbestlik vardır; müsait zaman ve zemin bulan kadınlar cuma namazı kılabilirler. Bu durum, dinin onlara tanıdığı bir muafiyettir.


VİTİR NAMAZI
Ebu Eyyub el-Ensarî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz: "Vitir namazını kılmak her Müslüman’a haktır. Vitri beş rekat kılmak isteyen beş kılsın, üç rekat kılmak isteyen üç rekat kılsın, bir rekat kılmak isteyen de bir rekat kılsın."  buyurmuştur. (Sünen-i Ebî Dâvud, c. 2 s. 42, Hadis No:1422 )

Hz. Peygamber, günün kılınan son namazının tek (vitr) olmasını tavsiye ve teşvik etmiş (Müslim, “Salâtü'l-müsâfirîn”, 53) ve kılınma vaktine ilişkin olarak da sabah namazının sünnetinden biraz önceki vakti, yani sabah namazı vaktinin girmesine yakın bir vakti önermiş (Tirmizî, “Vitr”, 12; Ebû Dâvûd, “Vitr”, 8), bununla birlikte gece uyanamayacağından endişe edenlerin yatmadan önce kılabileceklerini belirtmiştir (Müslim, “Salâtü'l-müsâfirîn”, 21).

Uygulamada on bir rekattan, bir rekata kadar farklı uygulamalar vardır.En yaygın olan üç rekattır.

TERAVİH NAMAZI:
Hz. Peygamber ramazanda Mescid-i Nebevî'de itikâf için hasırdan bir hücre edinmişti. Ramazanın son on gününde birkaç gece (Âişe'nin rivayetine göre iki veya üç gece) buradan çıkıp cemaatle hem yatsı namazını hem de teravih namazını kılmıştı. İnsanların yoğun ilgisini görünce bir gece yatsı namazını kıldırıp hücresine çekilmiş ve teravihi kıldırmak için çıkmamıştı. İnsanlar Hz. Peygamber'in çıkacağını umdukları için beklemişler, hatta uyuduysa uyansın diye öksürmeye başlamışlardı. Hz. Peygamber (sabah namazı vaktinde) dışarı çıkıp, orada bekleyenlere şöyle demiştir: "Sizin teravih kılmak hususundaki arzunuzun farkındayım, bu namazı size kıldırmam için bir engel de yoktur, fakat teravihin size farz kılınmasından endişe ettiğim için çıkıp kıldırmadım. Şayet farz kılınacak olsa bunu hakkıyla yerine getiremezsiniz. Haydi evlerinize gidiniz. Farz namazlar dışında, kişinin kıldığı en faziletli namaz evinde kıldığı namazdır" (Buhârî, “Salâtü’t-terâvîh”, 2; Müslim, “Salâtü’l-müsâfirîn”, 178).

Ebû Zerr'in bir rivayeti ise şöyledir: Hz. Peygamber ramazanın bitmesine bir hafta kalıncaya kadar bize farz dışında hiçbir namaz kıldırmadı. Ramazanın 23. gecesinde gecenin ilk üçte biri geçinceye kadar bize namaz kıldırdı. Ramazanın bitmesine altı gece kalınca bize namaz kıldırmadı. Beş gece kalınca, gecenin yarısı geçene kadar bize namaz kıldırdı. Ben, "Ey Allah'ın resulü, gecenin kalan yarısında da bize namaz kıldırsaydınız" deyince, Hz. Peygamber cevaben "İmam namazı bitirinceye kadar onunla namaz kılmak bütün geceyi ihya etmeye eşdeğerdir" buyurdu. Ramazanın bitmesine dört gece kala, gecenin üçte birine kadar beklediğimiz halde, Hz. Peygamber bize namaz kıldırmadı. Ramazandan üç gece kalınca Hz. Peygamber ehlini, kadınlarını ve arkadaşlarını topladı, bize bütün gece namaz kıldırdı. Namaz o kadar uzadı ki biz sahuru geçireceğiz sandık. Ramazanın geri kalan gecelerinde Hz. Peygamber bize namaz kıldırmadı (Ebû Dâvûd, “Salât”, 318).





DİĞER NÂFİLE NAMAZLAR

Revâtib sünnetler dışındaki nâfile namazlar ise sünen-i regaib adını alır. Bunlar, Hz. Peygamber'in uygulamalarına dayanılarak belirli zamanlarda veya bazı vesilelerle ya da kişinin kendi isteğiyle herhangi bir zamanda Allah'a yakınlaşmak ve sevap kazanmak amacıyla kılınan namazlardır. Bunlar gönüllü olarak kendiliğinden kılındığı için "gönüllü (tatavvu) namazlar veya arzuya bağlı namazlar" olarak da adlandırılır.

"Hem uyumak hem uyanmak" anlamına gelen teheccüd sözcüğü, terim olarak "geceleyin uyanıp namaz kılmak ve gece namazı" anlamındadır. Dilimizde teheccüt kelimesi, farz ve vâcip namazlarla teravihin dışında, geceyi ihya için kılınan namazların tümünü ifade edecek şekilde kullanılmaktadır.
Rivayet edildiğine göre Peygamberimiz yatsıyı kıldıktan sonra ve vitiri kılmadan uyur, gecenin ortalarından sonra uyanıp bir müddet namaz kıldıktan sonra vitir namazını ve daha sonra sabah namazının sünnetini kılardı (Müslim, “Salâtü'l-müsâfirîn”, 26).


Diğer adı, "duhâ namazı"dır. Peygamberimiz’in kuşluk vaktinde nâfile namaz kıldığına ve arkadaşlarına bu vakitte namaz kılmayı tavsiye ettiğine dair çok sayıda rivayet bulunmaktadır. Peygamberimiz’in kuşluk vaktinde 12 rek‘at namaz kılan kişi için Allah'ın cennette bir köşk bina edeceğini söylediği nakledilmektedir (Tirmizî, “Vitr”, 15).

Kuşluk namazı kılmak müstehap olup, güneşin bir mızrak boyu yükselmesinden, yani güneşin doğması üzerinden takriben 45-50 dakika geçmesinden zeval vaktine kadar olan süre içerisinde iki veya dört veya sekiz veya on iki rek‘at kılınabilirse de, en faziletlisi sekiz rek‘at kılmaktır.

Evvâb "tövbe eden, sığınan" anlamına geldiğine göre evvâbîn namazı, tövbe eden ve Allah'a sığınanların namazı demektir. Peygamberimiz "Kim akşam namazından sonra kötü bir şey konuşmaksızın altı rek‘at namaz kılarsa, bu kendisi için on senelik ibadete denk kılınır" demiştir (Tirmizî, “Salât”, 202).
Ayrıca kendisinin de akşam namazından sonra altı rek‘at namaz kıldığı rivayet edilmektedir (Şevkânî, Neylü'l-evtâr, III, 64). Bununla birlikte Peygamberimiz’in evvâbîn namazının kuşluk vakti kılınacağını ifade ettiği de hadis kitaplarında yer almaktadır (Müslim, “Salâtü'l-müsâfirîn”, 19).
Altı rek‘atlık bir namaz olan evvâbîn namazı, tek selâmla kılınabileceği gibi üç selâmla da kılınabilir. 

Tahiyyetü'l-mescid, mescidin selâmlanması, saygı gösterilmesi demek ise de esasında mescidlerin sahibi olan Allah'a saygı ve tâzim anlamını içermektedir. Bu bakımdan Peygamberimiz:
 "Biriniz mescide girdiğinde, oturmadan önce iki rek‘at namaz kılsın" buyurmuştur (Müslim, “Salâtü'l-müsâfirîn”, 11).

Peygamberimiz "Her kim şu benim aldığım gibi abdest alır ve aklından bir şey geçirmeyerek iki rek‘at namaz kılarsa geçmiş günahları affolunur" buyurmuştur (Buhârî, “Vudû”, 14; Müslim, “Tahâret”, 5, 6, 17).


Peygamberimiz’in yolculuğa çıkarken ve yolculuktan döndükten sonra iki rek‘at namaz kıldığı rivayet edilmektedir (bk. Müslim, “Müsâkat”, 21). Bu namaz, yolculuğa çıkarken işlerini kolaylaştırması ve sağ salim yuvasına kavuşturması için Rab Teâlâ'ya yakarmak, yolculuktan döndükten sonra da yuvasına, eşine, dostuna kavuşturduğu için teşekkür etmek için kılınır ve menduptur. Faziletli olan, yolculuğa çıkarken evde, yolculuktan döndükten sonra mescidde kılmaktır. 

İnsanlar hayatları boyunca birçok şeye ihtiyaç duyarlar, birçok şeye kavuşmayı arzu ederler. Bunlar doğaldır. Dünyalık veya âhiretlik bir isteği ve dileği bulunan, bir şeye ihtiyaç duyan kimse ihtiyaçlarını karşılamak veya arzularına ulaşmak için öncelikle onlara götürecek sebeplere tutunmalı, ayrıca bunların gerçekleşmesi için Allah'tan yardım istemelidir. Peygamberimiz bu hususta şöyle buyurmuştur:
"Kimin Allah'tan veya insanlardan bir dileği varsa, şartlarına uygun güzel bir abdest alsın, sonra Allah'ı övgüleyip senâ etsin, Allah resulüne salât ve selâm getirsin. Daha sonra dua etsin.”

İstihâre "hayırlı olanı istemek" anlamına gelir. İnsanlar, kendileri için önemli olan bir karar verecekleri veya bir seçim yapacakları zaman, bazan belki eldeki verilerin yetersizliği sebebiyle veya çeşitli sebeplerle dünya ve âhiret bakımından kendileri için hangi seçimin hayırlı olacağını kestiremezler ve bunu bilmek için çeşitli çarelere başvururlar. Meselâ, Peygamberimiz’in nübüvvetle görevlendirildiği sıralarda Araplardan bir kimse yolculuğa çıkmak istediğinde, bu yolculuğun kendisi için hayırlı olup olmadığını anlamak için fal oklarına başvururdu. Peygamberimiz bu âdeti kaldırarak onun yerine istihâreyi getirmiştir.

Tövbe namazı iki rek‘at olarak kılınabileceği gibi daha fazla da kılınabilir.

Tesbih namazı, ömürde bir kez olsun kılınması tavsiye edilen mendup bir namazdır. Peygamberimiz amcası Abbas'a "Bak amca sana on faydası olan bir şey öğreteyim; bunu yaparsan günahlarının ilki-sonu, eskisi-yenisi, bilmeyerek işlediğin-bilerek işlediğin, küçüğü-büyüğü ve gizli yaptığın-açıktan yaptığın on türlü günahını Allah bağışlar" diyerek bu namazı tavsiye etmiş ve öğretmiş, Abbas bunu her gün yapamayız deyince Peygamberimiz, bu namazın haftada bir, ayda bir, yılda bir veya ömürde bir defa kılınmasının yeterli olacağını belirtmiştir (Ebû Dâvûd, “Tatavvu'”, 14, “Salât”, 303; Tirmizî, “Salât”, 350, “Vitr”, 19).

Tesbih namazı dört rek‘at olup şöyle kılınır: Allah rızâsı için namaz kılmaya niyet edilerek namaza başlanır. Sübhâneke'den sonra 15 kere Sübhânellâhi ve'l-hamdülillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber denir. Sonra eûzü besmele çekilir, Fâtiha ve sûre okunduktan sonra 10 kere daha tesbih edilir yani 'Sübhânellâhi ve'l-hamdülillâhi velâ ilâhe illallâhü vallâhü ekber' denilir. Bu tesbih, rükûa varınca 10 kere, rükûdan doğrulunca 10 kere, birinci secdede 10 kere, secdeden kalkınca 10 kere, ikinci secdede 10 kere söylenir. Böylece her rek‘atta 75 tesbih yapılmış olur. İkinci rek‘ata kalkılınca yine 15 kere tesbih okunur, ardından geri kalan kısım aynı şekilde tekrarlanır ve böylece 4 rek‘at tamamlanmış ve toplam üç yüz tesbih edilmiş olur. Aslolan herkesin bu namazı tek başına kılmasıdır. 
Tesbih namazında sehiv secdesini gerektiren bir şey olursa, sehiv secdesi normal olarak yapılır, o secdelerde bu tesbih yapılmaz.

Bir bölgede kuraklık olması durumunda o bölge sakinlerinin mümkünse topluca bölge dışına, açık bir alana çıkıp tövbe istiğfardan sonra Cenâb-ı Allah'tan bolluk ve berekete vesile olacak yağmur göndermesini istemeleri, bunun için dua etmeleri, yalvarıp yakarmaları sünnettir.

Güneş tutulmasına küsûf, ay tutulmasına hüsûf denir. Peygamberimiz oğlu İbrâhim'in öldüğü gün güneş tutulması üzerine şöyle demiştir: "Ay ve güneş Allah'ın varlığını ve kudretini gösteren alâmetlerdir. Bunlar hiç kimsenin ölümünden veya yaşamasından/doğmasından dolayı tutulmazlar. Ay veya güneş tutulmasını gördüğünüz zaman, açılıncaya kadar namaz kılın, dua edin" (Buhârî, “Küsûf”, 1, 15).

Güneş tutulduğu zaman, ezansız ve kametsiz olarak, en az iki rek‘at olmak üzere toplu olarak namaz kılınır. İmam her rek‘atta normal namazlara göre daha uzun ve açıktan kıraatte bulunur. Namazdan sonra imam kıbleye karşı ayakta veya cemaate dönük şekilde oturarak dua eder. Cemaatle kılınmadığı durumlarda bu namaz tek başına da kılınabilir.

Şiddetli rüzgâr, aşırı yağmur, aşırı soğuk ve benzeri durumlarda, bunların can ve mal kaybına yol açabilecek doğal âfete dönüşmemesi için dua etmek ve bu anlamda iki rek‘at namaz kılmak güzel (müstehap) bulunmuştur. Nitekim Peygamberimiz şiddetli bir rüzgâr estiğinde şöyle dua etmiştir:
"Allahım! Senden rüzgârın en hayırlısını, rüzgârla gönderdiklerinin en hayırlısını isterim. bu rüzgârın kötülüğünden, bu rüzgârdakilerin kötülüğünden ve rüzgârla gönderdiğin şeylerin kötülüğünden sana sığınırım" (Tirmizî, “Da‘avât”, 48, 88; Müslim, “İstiska”, 15).
Bu durumlarda namaz ve dua, tabiat olaylarının insanlarda ve çevrede hâsıl edebileceği olumsuz etkilere karşı Allah'tan yardım dileme mahiyetindedir.


NAMAZLARIN CEM EDİLMESİ:

Ahmed ibn-i Hanbel Müsned'inde İbn-i Abbas'tan naklettiği bir hadiste diyor ki: "Resulullah (s.a.a) Medine'de mukim olup misafir olmadığı halde sekiz rek'atı ve yedi rek'atı bir arada kıldı."(Müsned-i Ahmed İbn-i Hanbel, c.1, s.221.)

        İmam Malik de "El Muvatta" kitabında İbn-i Abbas'tan naklettiği bir rivayette şöyle diyor. "Hz. Resulullah (s.a.a) bir korku ve sefer olmaksızın öğle namazıyla ikindi namazını, akşam namazıyla yatsı namazı nı bir arada kıldI."(Imam Malik'in "El Muvatta' adlı kitabı, Şerh'ul Havalık," c.1 s.161.)

Yine MüsIİm kendi Sahih'inin "Seferi olmadan iki namazı birlikte kılma" bölümünde İbn-i Abbas'tan naklettiği bir hadiste şöyle yazıyor." Hz. Resuluılah (s.a.a) bir korku ve seferi olmaksızın öğle ile ikindi namazına, akşam ile yatsı namazım bir arada kıldı" (Sahih-i Müslim, c.2, s.151 "Seferi olmadan iki namazı birlikte kılma' bölümü.)

Yine İbn-i Abbas'tan naklettiği ayrı bir rivayette şöyle diyor: "Hz. Resulullah (s.a.a) Medine'de bir korku ve yağmur olmadan öğle ile ikindi akşam ile yatsı namazıarım birlikte kıldı." Ravi diyor: İbn-i Abbas'tan, onun niçin böyle yaptığını sorduğumda "Ümmetinin bir zorluğa düşmemesi için böyle yapmıştır" cevabını verdi."(Sahih-i Müslim, c.2, s152.)

Ravi şöyle diyor. "Bir gün ikindiden sonra Ibn-i Abbas bize konuşma yapmaya başladı. Ama güneş batıp, yıldızlar çıkmasına rağmen konuşmasına devam ediyordu. Halk "Namaz, namaz" derneğe başlamıştı. Bu arada Beni Temim'den olan birisi de durmadan namaz, namaz diyordu. İbn-i Abbas ona hitabederek "Ey biçare, bana sünneti mi öğretiyorsun?" dedi. Sonra da şunları ekledi: "Ben Hz. Resulullah'ın öğle ile ikindi ve akşam ile yatsı namazıarını birlikte kıldığını gördüm." Ayrı bir nakilde de İbn-i Abbas'ın o şahsa şunları dediğini kaydetmiştir."Ey zavallı, bize namazı mı öğreteceksin? Oysa biz Hz. Resulullah'ın zamanında iki namazı birlikte kılıyorduk."(Sahih.i Müslim, c.2, s.153, "Seferi olmadan iki namazı birlikte kılma' bölümü.)



İmam Nevevi ,Müslim'in şerhinde Peygamberin özürsüzken ,soğuk sıcak yokken ,mazereti yokken cem ettiği sonucuna varmıştır.(Mustafa İslamoğlu video bant çözümü)